7 düvelden 7 harbe

Bu savaş türünde devlet sınırları, bildiğimiz cepheler, süre, ahlak, kural ve had yoktur. detaylar…

Yayınlama: 17.12.2016
A+
A-
  1. yy’in başlarında 7 düvelle savaşmış Osmanlının öz torunları bugün siber, teknolojik, sosyal medya, psikolojik, istihbarat, finans ve vekâlet savaşları olmak üzere 7 yeni tip dünya savaşının içinde. (Sayın Erdoğan’ın ”milli seferberlik” ilan etmesinin sebebi bu olsa gerek.)

Bu savaşların tümünü çatısı altında birleştiren savaşa ise hibrit savaşları deniyor. Kirli savaş da denilen hibrit savaşları, harp ile siyasetin, asker ile sivilin, barış ile çatışmanın, savaş alanı ile emniyetli bölgenin aralarındaki bulanık hatların bulunması olarak nitelendirilen savaş türüdür. Hibrit savaşları harp ilan etmeden hedef ülke hükümetini devirip yerine kendi çıkarlarına uygun yeni hükümetin kurulmasını amaçlar.

         Bu savaş türünde devlet sınırları, bildiğimiz cepheler, süre, ahlak, kural ve had yoktur.

Aynı zaman dilimi içinde, aynı konu üzerinde, aynı coğrafyada bir devletle hem müttefik hem düşman olunabiliyor. ‘’Niye o gün öyle? Bugün böyle?’’ sorularıyla samimiyet testine tabi tutulan devletlerin cevap verememeleri bu savaş taktiğinin sonucudur.

Yeni nesil cepheler…

-Sosyal medya cephesi…  Dünyayı küçük bir köye çeviren, örgütlenmeyi kolaylaştırıcı kabiliyetiyle ıslah ve ifsat melekelerine sahip sosyal medya, asker-sivil ayrımını kaldırarak tüm insanlığı savaşın içine çekmiş durumda. Peygamber zamanında müşrik şiirleriyle, yüzyıl önce asimile entegrasyonuyla, bugün ise globalleşme adında vücutlara enjekte edilen kültürsüzlükle karşımıza dikilmiş olan sosyal medya, hibrit savaşının en mühim cephelerinden birisi haline gelmiş durumda. Cephenin en etkili silahlarını cinsellik, tüketim ve futbol afyonu oluşturuyor. TV’ler ise cephenin diğer önemli ayağı… Kanallarında tek bir tane bile haber programı bulunmayan, ne giysem giyinik olmam, nasıl sallansam zani sofrasına meze olurum, adadayım-açım programlarının sahibi malum medya çok tehlikeli ve sinsi bir biçimde toplumun beyin ölümüne sebep oluyor. Şuursuz, fikirsiz, değersiz, adetsiz, dinsiz, töresiz sadece hayvansı güdülerle yaşayan kalabalığa tahavvül ettiriliyoruz. TRT’nin değerlerimizi konu edinen birçok dizi çekip bu cephede varlık göstermesi, Okan Bayülgen’in diriliş Ertuğrul ( dizi için tarihçilerimizin eleştirileri ve benim, insan, zaman, mekan ve doğa üstü ibn arabi karakteri rahatsızlığım farklı değerlendirilmelidir.) hazımsızlığının müsebbibi olabilir. Cephenin enformasyon ayağı ise nerden alındığı belli olmayan, gerçeğe aykırı haberlerle hedef ülkedeki halkı kışkırtma işini üstlenir. Sosyal ağların zaman zaman engellenmesi bu cephenin önlemlerinden biridir. Tabi 15 Temmuz da ki darbenin püskürtülmesinde sosyal medyanın katkısını da eklemek gerek.

-Çalkantılı cephe finans…  Yüzyıl önce müstemlekelerinden memleketlerine gemilerle altın taşıyanlar, bugün taşıma maliyeti bile olmayan yeni bir iktisadi sistem geliştirip sanal platformda reel paraları zimmetlerine geçiriyorlar. Piyasada likidite sıkıntısı yaşatıp, sömürünün zirvesi faizi de kullanarak bir ülkeyi işgalden beter hale getirebiliyorlar. Belki de Erdoğan’ın yalnızlığı bu sanal ekonominin piyasayı esir aldığı gibi ekonomistlerimizin de algısını esir almasıdır. Tabi bu düzenden nemalanan irili ufaklı iş adamlarımızı da unutmamak lazım gelir.

-Gelişen cephe teknoloji…  Son zamanlarda ASELSAN ve TÜRKSAT’ın gerçekleştirdiği teknolojik atılımlar gurur verici olsa da kat etmemiz gereken yolun çok olduğundan hepimiz haberdarız. Bu atılımlar en kısa zamanda tüm alanlara yayılıp finansal cephe üzerindeki teknoloji sömürüsü engellenmelidir.

Uyuyan cephe siber…  Wikileaksla derinden sarsılan Amerika bu cephede nelerle karşılaşabileceğimizin en müşahhas örneği. Ülkemiz henüz bu tip bilişim saldırılardan büyük çapta zarar görmedi lakin çok dikkatli olunması gereken bir cephe. Yakın gelecekte böyle bir saldırıya maruz kalabiliriz. Şimdiden uyarıyorum…

-Bidayetin ve nihayetin cephesi psikoloji…  Asimetrik çatışmaların zihindeki karşılığı olan bu cephenin en önemli silahları, algıyı bulanıklaştırmak ve zihinlerdeki direnişi kırıp öğrenilmiş çaresizlik pompalamak. Ve takla attırılan kavramlar… Demokrasi, laiklik, diktatörlük, insan hakları vs.… Darbeci Sisi ile iyi ilişkiler kuran batının, seçimle iş başına gelmiş Erdoğan’a diktatör demesi, Condolezzo Rice’nin Ortadoğu projesindeki, önce demokrasi sonra totaliter rejimlere dönüş tutumu kavramların savaşta nasıl kullanıldığının apaçık göstergesidir. Bu cephedeki zayiatın bitmesi ve galibiyetin tesisi,  bahsi geçen kavramların bize has ve yeniden tanımlanmaları ile olacağına şüphe yok.

-Süvari cephesi istihbarat…  15 Temmuzda istihbarat zafiyetini iliklerimize kadar yaşadık birkaç gün önceki Beşiktaş saldırısında da. Dere geçilirken at değişilmez dendi ama sanırım dereyi geçmek bir hayli zaman alacak. Bu yüzden derede süratle bir çözüm bulunmalı.

-Muzaffer cephe vekâlet…  Asimetrik ve anti-konvensiyonel (baskın, gerilla, ayaklanma ve terörizm) çatışmaları yaşadığımız bu cephe, ülke içinde de dışında da hamlelerini sürdürmeye devam ediyor. Her gün şehit haberlerinin alındığı bir toplumda, 10 bin polis özel harekât kadrosuna 250 bin kişi başvuruyorsa bu millet bu cephede yenilmez. Bu millet için en kolay şeydir candan vazgeçmek.

Savaşların denetim mekanizmalarını ise yöneticileri ile halkları arasında uçurum bulunan yönetimler oluşturuyor. Yöneticiyi halkla tehdit etmek, halkı da yöneticilerin tahakkümü altında tutmak koşuluyla çift yönlü denetim mekanizması ihdas edilmiş. Bass rejimleri bunun en tipik örneklerindendir. Halk Müslüman, yöneticiler sosyalist… Erdoğan halkından aldığı destekle bu mekanizmanın dişlilerini kırdı. Kendisine biçilen güdüm gömleğini reddetti. Sanırım bu yüzden her fırsatta ‘’biz bu yola kefenimizle çıktık’’ diyor.

Tüm dünya hibrit savaşlarının etkisiyle şuursuz, fikirsiz, tepkisiz, medeniyetsiz, bedenleri diri ruhları ölmüş zombilere dönüşüyor. Böylelikle refleksleri kaybolmuş, mukavemet kabiliyetleri alınmış toplumlar karşısında dünya canavarları, insan fikri ve gücü, doğal ve tarihsel zenginlik, kültür, medeniyet, zihniyet vb. üretim namına ne varsa hepsini doyumsuz bir iştahla tüketiyor. Bu tükenişten sonra siyaset arenasında yalnızca sabiteleri olan ve üretebilen toplumlar söz sahibi olacak.

Yüz yıldır batının elinde olan dünya kargaşadan başka bir şey üretmedi.  Batının sömürüden başka bir dinamiği yok. Hiçbir zaman insanı merkeze alan bir medeniyet var edemedi. Kimseye de kılavuzluk yapamaz. Bu zül tiranlığına bizi şikâyet eden ve refahı orda arayan cancağızım(!) Can Dündar ve türevlerinin girdiği batı kompleksinden insanlarımızın ivedilikle sıyrılması gerekiyor. Biz, kendi geleceğimizi kendi dinamiklerimizle kurmaya muktedir bir milletiz. Bizim kıyamete kadar sürecek iktisadi, siyasi, içtimai, askeri, insani vb. politikalarımız var. Yeter ki o politikalar üzerinde ki ölü toprağını kaldıralım…

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.