Başkanlık Sistemi

Yayınlama: 09.11.2016
A+
A-

Başkanlık sistemi tartışmaları,

-Recep Tayyip Erdoğan ile faiz lobisi savaşları,

-Sağ ve sol partilerin iktidar savaşları,

– Eski ve yeni yönetim savaşları

ekseninde sürüp gitmektedir.

Sayın Erdoğan ile faiz lobisi savaşı, adil ekonomi düzeni ve müstemleke savaşıdır. ”Para Dini”nde ülke sınırlarının, millet bilincinin, ahlak kurallarının, daha çatı bir izahla insanı insan yapan meziyetlerin hiçbir değeri yoktur. Daha çok iktisap güdüsünün esir aldığı, sekülerizmin tam manasıyla kulu olmuş “insansı”lar vardır. Bir para düşünün ki(faiz) durduğu yerden insansı’lara kâr sağlıyor ya da insanları zarara sokuyor. Birinin alım gücünü diğerine tahsis ediyor.

Aslında faiz meselesi taa ilk çağlardaki tapınaklarda başlıyor ama biz  ortaçağdan iktibaslarla devam edelim. Kendi müntesiplerine faizi yasaklayan, bankerliği hor gören, ticareti onaylamayan, faizle iştigal edenin aforoz edilmesi-öldürülmesi-sapık olarak görülmesi ve en sonunda meşru kılınması gibi tedrici süreçlerden geçmiştir kilise. Tabi bu süreçlerden geçerken de, para faizi olsun, zahire faizi olsun, yahut ödünç verilen her şeyin faizi olsun kardeşine faizle ödünç vermeyeceksin. Yabancıya faizle ödünç verebilirsin ama kardeşine faizle ödünç vermeyeceksin (Tesniye 23:20) ayeti gereği, ”kendi aralarında sömürüye hayır, diğer milletlere sömürüye evet” şiarını benimsemiş yahudiler tarafından asırlarca sömürülmüştür. Bu sömürü reform ve rönesansa kadar sürmüştür. Yahudilerin yaptığı ziraat tefeciliğinin yanına, hristiyanlar da rönesansla, meşhur dağ vaazında ”geri almayı beklemeksizin ödünç verin” diyen İsa’ya gözlerini kapatıp  sanayi faizciliğini eklemişlerdir.

Nihai olarak faiz bu dinlerinde üzerine çıkmış ve yeni din ”Para’’yı ihdas etmiştir. Para Dini’nin en mühim iman esası olan faize karşı kim duruyorsa bir şekilde tepetaklak edilmiştir. Bu, bazen güçsüz koalisyon hükümetlerinin kaybolan refleksleri ile, bazen düşeyaza meşgul zihniyetler ile, bazen de “-Seni seçtim pikachu, birazda ülkeyi sen yönet” yöntemi darbeler ile yapılmıştır.

Başkanlık sistemiyle başkanın, ordunun doğrudan yönetilmesi hüviyetine haiz olması, yürütme yetkisinin doğrudan halk tarafından başkana verilmesi ve yürütme yetkisinin başkandaki  inhisarı hem güçlü, hem istikrarlı, hem de güvende yönetimler oluşturacaktır. Yani Para Dini’nin eli kanlı, göbekli, zevkkâr, eyyamcı müntesiplerinin sudan sebeplerle ülkelerin içişlerine müdahale densizliğini asgariye indirecektir. Başarılı ya da başarısız yöneticilerimiz mutlaka olacak ama en azından onlar bizim seçtiklerimiz olacaktır.

Sağ partiler, açık oy – gizli sayım dönemi ve darbe sonrası yönetimler hariç Türkiye halkının tercihi olmuştur. Sol partiler, ekseriyetle muhalefette kalmıştır. Ya da en iyi olasılıkla koalisyon hükümetlerinde kendilerine yer bulabilmişlerdir. Başkanlık sistemine geçildiğinde koalisyon hükümetleri diye bir tabir olmayacak. İktidar tek elde temerküz edecek. ”Tarihin tekerrürden ibareti” hüccet niteliği kazanırsa, iktidarın sağ partilerin tasarrufunda olacağı çok aşikar.  Sol partilerin iktidar hedefleri, yakın gelecekte pek olası görünmüyor.  Adalet ve Kalkınma Partisi, Saadet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi başkanlık sistemine sıcak bakarken CHP ve hdp’nin can siperane karşı çıkışlarının sebebi budur.

Birde eski ve yeni yönetim taraftarları var. Statikocular mevcut rejimin değişmesini Atatürk’e, cumhuriyete ve anayasaya yapılan bir katliam olarak değerlendirmekte, yenilikçiler ise eskiyle hesaplaşma olarak telakki etmekte başkanlık sistemini. Birileri sistemi inhinalara, tazim ve taltiflere boğarken, birileri şumüllü salvolarla saldırıyor. Bu mücerred tartışmalardan uzaklaştığımızda devlet yönetim şekilleri, çağın gereksinimlerine ve devleti oluşturan tüm unsurların müstağni tevarüslerine göre belirlenmesi gerektiğini müşahede edebiliriz. Parlamenter sistem tüm çağlara hitap eden ve türk menşeli bir yönetim biçimi değildir. Değiştirilebilir-geliştirilebilir-millileştirilebilir. Hayat dinamiktir, sistemlerin statik olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Tabi bu konuda başkanlıkta diğer tüm sistemlerle müsavidir. Yani mesele cumhuriyet, başkanlık, demokrasi, laiklik taassubundan öte insanlık menfaatleri olmalıdır. Ne zaman ki biz bu kavramların, bize izafi lansesinden kurtulup, içini milli ve dini benlikle doldurursak, işte o vakit makro ve mikro manada müstemlekenin her çeşidine son veririz.

Referansımız 14 asırdır aramızda…

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.