Bayburtlu Zihni

Yayınlama: 05.03.2019
A+
A-

Bayburtlu Zihni’nin doğum yılı kesin olarak bilinmiyor ama şiirlerinde kendinden söz ederken verdiği bilgilerden çıkarılan sonuca göre 1797 yılında doğmuştur. Babasının adı Osman’dır.

Öğrenimini Erzurum ve Trabzon medreselerinde yapan 1816-1817 yıllarında İstanbul’a gelerek Mustafa Reşit Paşa ile yakınlık kurar ve Divan-ı Hümayun kalemine girer. Bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra yurduna dönen ozan, Türk-Rus savaşı ile, bu savaş sonunda yurdunun Rus işgali altına girmesinin (1828) bütün acılarını yaşar. İşgalden sonra Bayburt’tan ayrılır, işgal kaldırılınca yurduna döner.

Bir süre sonra Hacc’a, oradan da Mısır’a giden ozan 1840 yılına doğru İstanbul’a gelirse de burada pek kalmaz, çeşitli görevler alarak dolaşır: Donanma ile Akka’ya gider; Hopa, Karaağaç, Ünye, Erzurum, Erzincan v.b.yerlerde dolaşır.

Zihni, her gittiği yerde taşlanacak birini buluyordu: Kaymakam, kadı, ağa v.b… Bu yüzden de yerden yere vuruluyordu.

Elli beş yaşını geçtikten sonra Trabzon’a geldi ve burada hastalandı. Bu sırada yurt hasretiyle yanan Zihni, Bayburt’a doğru yola çıkar,Trabzon yakınlarında Holasan köyünde ölür (1859).

Divanı ile, başından geçen olayları anlatan Sergüzeştname adlı eseri bulunan Zihni, daha çok divan şairi olmak kaygısı güderdi. Ama adını yine sayılan az olan, hece ile söylemiş koşmaları ile destanları yaşatmaktadır. Divanında divan şiirinin bütün şekilleri ile yazılmış şiirler vardır. Usta bir taşlamacı (hicivci) olan ozan, bu tür eserlerinde yer yer açık saçık ve kaba küfürlere de baş vurur.

Hem aruz hem de hece vezniyle şiirler yazan Zihnî, sağlığında divan tertip ederek bunu saraya sunan ender halk şairlerindendir. Aruz vezniyle yazdığı şiirleri daha çok olmasına karşılık, hece ile yazdığı koşma ve destanlarıyla ünlenmiştir. Bu yönüyle Aşık Ömer, Gevherî, Dertli, Erzurumlu Emrah ve Develili Seyrânî, vb. âşıklarla birlikte değerlendirilmelidir.

Âşıklık ve şairliğinin yanında iyi bir nesir yazarıdır. Gazellerinde Fuzûli, Bakî, Nedîm, Şeyh Galip, Erzurumlu Sıdkî, Vecdî ve Hamdînin etkisi görülür (Sakaoğlu 1988: 60). Hece ile yazdığı şiirleri fazla değildir. Bu dalda dokuz destanı ve onlarca koşması belirlenebilmiştir. Aruz vezniyle olan şiirlerinde dili çok ağırdır. Hatta bazı beyitlerinde Türkçe bir kelime bile yoktur. Hece vezniyle yazmış olduğu koşma ve destanlarında ise dili durudur.

Zihnî Doğu klasiklerine hâkim bir şairdir. Mevlâna ve Câmî’ye nazireler yazmıştır. Baki’nin “saf saf…” redifli, Nedim’in “…olmuş sana” redifli gazellerinin, Gevherfnin “…olsun da gör’ redifli muhammesinin benzerlerini Zihnî’de de görmekteyiz. Bu durum Zihnî’nin etkilendiği şahsiyetleri göstermesi bakımından önemlidir. Fûzûli, Nâbî, Şeyh Galip, Erzurumlu Sıdkî, Hamdî ve Vecdînin şiirlerini beşer mısraa tamamlayarak, onlara tahmisler yazmıştır. Zihnî hece vezniyle olan şiirlerinde gurbeti, sevgiliyi ve aşkı işlemiştir. Özellikle memleketi Bayburt’un Ruslar tarafından işgal edilmesi ve gittiği yerlerde gördüğü olumsuzluklar onun şiirlerinde dile getirilmiştir. Zihnî’nin taşlamaları (hicviyeleri), Nef’î ve Eşref kadar olamasa da başarılıdır.

Tokatlı Gedayî ve Bayburtlu Celâlî gibi âşıklar onun etkisinde kalarak şiir söylemiş / yazmışlardır. Ayrıca Ercişli Emrah ve Karaca Oğlan’ın şiirleriyle, bazı parçalarının benzerlik göstermesi onların etkisinde kaldığının bir delili olarak değerlendirilebilir. Zihnî’nin bazı parçaları Nevres ve Sadettin Kaynak tarafından bestelenerek musiki meclislerinde okunmuştur. 93 Harbini konu alan Başımıza Gelenler adlı eserde Mehmet Arif Bey, Zihnî’den de söz eder. Zihnî, 1859 yılında Bayburt yolculuğu sırasında Maçka’nın Olasa (Bahçeyaka) köyü yakınlarındaki bir handa vefat eder ve oraya defnedilir. Mezarı 1936’da Bayburt’a taşınır.

Bayburtlu Zihhni’nin Eserleri:

O, pek çoklarının aksine eser sahibi olan ve onlarla şöhretini pekiştiren bir sanatkârdır.

Divan-ı Zihnî: Oğlu Ahmet Revayî tarafından 1293/1876 tarihinde İstanbul’da yayımlanmıştır. Eser, 160 sayfalık mürettep bir divan kabul edilirse de önemli farklılıklar vardır.

Sergüzeştnâme-i ZihnîYazma hâlinde olan eserin 11 nüshası tespit edilmiştir. Onun ününü artıran destanları bu eserin sonundadır.

Kitab-ı Hikâye-i Gâribe: 27 varaklık bir eser olup, Bayburt beylerinden Abdullah’ın 18 yıllık hayatının hikâyeleştirilmiş şeklidir. Eser, Saim Sakaoğlu ve Ahmet Sevgi tarafından 1992 yılında yayımlanmıştır. Bu eserin Türk romanına geçiş aşamasında önemli bir yeri vardır.

Koşma

Vardım ki yurdumdan ayağ götürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı

Kangı dağda bulsam ben o merali
Kangı yerde görsem çeşm-i gazali
Avcılardan kaçmış ceylan misali
Göçmüş dağdan dağa yoktur durağı

Laleyi sümbülü gülü har almış
Zevk u şavk ehlini ah ü zar almış
Süleyman tahtını sanki mar almış
Gama tebdil olmuş ülfetin çağı

Zihni dehr elinden her zaman ağlar
Sordum ki bağ ağlar bağuban ağlar
Sümbüller perişan güller kan ağlar
Şeyda bülbül terk edeli bu bağı

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.