BAYDER’de ‘Dil, Kültür ve Kültürlülük’ konuşuldu

BAYDER’de ‘Dil, Kültür ve Kültürlülük’ konuşuldu
Yayınlama: 27.12.2017
A+
A-
Bayburt Üniversitesi akademisyenlerinden Yıldıray Kurnaz, ‘Dil, Kültür ve Kültürlülük’ konulu bir sunum yaptı. Bayburt Tarih, Kültür ve Edebiyat Derneği tarafından düzenlenen Kültür Sohbetleri’nin bu haftaki konusu dilin kültür üzerindeki etkisi oldu.
Konuşmasında dilin tanımını yaparak başlayan ve Türkiye’den, dünyadan dil konusunda uzman isimlerin görüşlerine yer veren Kurnaz, “Muharrem Ergin’e göre, dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir. Mehmet Kaplan’a göre dil tıpkı bir ev gibi bir milletin duygu, düşünce ve hayatının barınağı, korunağıdır. Dilin bütünü milletin evidir. Bin bir odalı bir ev! Buna şehir, ülke demek daha doğru olur. Milletler dillerini tıpkı medeniyetleri gibi korurlar. Humbolt dili tarihten ayrılamayacak bir unsur olarak değerlendirirken, Hegel dili tarihi gelişmenin dahi dışında, başak bir deyişle ötesinde değerlendirmiştir. Hegel’e göre dil tarihten öncedir ve bu yüzden tarih dışıdır. Açıkçası, Tuncer Gülensoy hocaya göre son yıllarda yapılan çalışmalarla birlikte Hegel’in bu hususta daha haklı olduğu gerçeği belirmiştir” dedi.
Biçimlenmesi ve işlenmesi toplumdan topluma değişen ve her toplumun özelliklerine uygun birer kalıba giren dilin, sosyal bir varlık olarak kabul etmek gerektiğini söyleyen Yıldıray Kurnaz, “Birbirlerinden ayrı topluluklar halinde yaşayan insan toplulukları, kendi duygu ve düşünce sistemlerine uygun olarak, ayrı ayrı diller üretmişlerdir. Her ne kadar dil bütün insanlar için söz konusu olan evrensel bir varlık ise de, onu konuşan ve yazan değişik toplumlarda çeşitli sebeplerle değişik biçimlerde kendini göstermiştir. Dil, sosyal bir varlık ve belirli toplumların anlaşma aracı olarak tanımlanınca da bir milleti millet yapan öğelerin başında gelir. Çünkü bir toplumun millet niteliği kazanabilmesi için her şeyden evvel o millete has bir dilin varlığı iledir. Dil bir milletin duygu düşünce tarzı, tarihi ve toplum hayatı ile birlikte yürüdüğünden, millet varlığının bir damgası ve o milletin ayrılmaz parçasıdır” diye konuştu.
Ziya Gökalp’e göre dilin kültürün temel unsuru olduğunu, bir milletin bütün duygu ve düşünce hazinesi olduğunu söyleyen Kurnaz, “Gökalp’e göre dil kabına veya kalıbına dökülür ve bu dil ile yerden yere, nesilden nesile aktarılır, yayılır. Dil kültürün temeli olduğuna göre, bir milletin dili ile ifade ettiği yazılı her şey kültür kavramına girer” şeklinde konuştu.
Türk dilinin zengin bir dil olduğunu fakat kullanımda kısır kaldığını söyleyen Yıldıray Kurnaz, günlük konuşma dilinde Türklerin 400 kelime ile konuştuğunu, İngilizlerin ise 2 bin kelime kullanabildiğini aktardı.
Yabancı kelimlerin dilimizde yer edişine de değinen Kurnaz, Hayati İnanç’tan bir örnek vererek, “Hoca dilimize girmiş olan çokça kullanılan ‘stres’ kelimesinin yerine, gam, kasvet, keder, melal, intizar, ızdırap, hüzün, kahır, efkar, tasa, dert, mihnet, elem, üzüntü, sıkıntı, kaygı gibi kelimeler kullabilecekken, kullanmıyoruz” dedi.
Cemil Meriç’in ‘Bu Ülkesi’nden ve Yavuz Bülent Bakiler’in ‘Sözün Doğrusu’ adlı eserlerinden de örnekler aktaran Yıldıray Kurnaz, Dede Korkut Hikâyeleri’ndeki duruluğa ve akıcılığa da değinerek konuşmasına son verdi.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.