Koltuk Sahipleri

Herkesin hesaba çekileceği, hakkının tastamam taksim edileceği büyük günün azabından korkarak… yazının devamı…

Yayınlama: 25.12.2016
A+
A-

Allaha hamd, rasulüne salat ve selam eder ve derim ki;

Herkesin hesaba çekileceği, hakkının tastamam taksim edileceği büyük günün azabından korkarak yaşayalım.

Ne mutlu o gün kitabı sağından verilenlere…

Şerif John, Detroit’in en iddialı polis memurudur. Uyuşturucu ve silah kaçakçısı Perret, Şerif John’un işlerini sürekli bozmasından çok mustariptir. Şerif John, Perret’in kurduğu tuzak nedeniyle silahını bırakmak zorunda kalır. Pasivize edilmiş John, masa başı işlerle bir türlü ünsiyet kuramaz ve psikolojik tedavi görmeye başlar.

Amerikan filmlerinde çizilen idealist, aktif ve fedakâr portrenin bizdeki karşılığını mütalaa etmeniz için sizlere bırakıyorum. Ben ‘’koltuk sahipleri’’ ile devam edeceğim.

Koltuk sahibi ilk evresini, koltuğunda saklanan bürokrasinin zehirli yılanı tarafından sokularak yaşıyor. Koltuklular zümresine dâhil olan koltuk sahibinin etrafını biranda hacibleri(kapıcı-perdeci) ve dalkavuklar ihata ediyor. Aslında mücerret gibi görünen bu perde, halk nazarında müşahhas demir bir perdeye inkılap ediyor. Ve sonuç: Halksız yönetici, yöneticisiz halk

Dalkavuk ordusu, inhinaları, tazimleri, taltifleri ve methiyeleri göğe değdirmeye çalışıyor.

Ey koltuk sahibi, senin karşında seni yüceltmek için,kendini bu kadar  alçaltabilen zatın, bir izzeti kalmış mıdır ki, onun tazimi sana izzet katsın?

Bu süslü ortamda koltuk sahibi birden kendini eksiksiz ve müstağni görmeye başlıyor. Tam da burada ikinci evreye geçiyor. Yapılan işlerle kadrolarından bilgi alan koltuk sahipleri, sahada olmadıkları için kendilerine çizilen muazzam tablo ile aldatılıyorlar.Bundan dolayı problemin nedenini tespit edemeyen koltuk sahibi, kendisinin eksiksiz olmasına ve kadrolarının muazzam portresine dayanarak suçu başka yerde arama hastalığına tutuluyor.

Haa birde seçimle iş başı yapanların birçoğu, seçim arifesinde oy devşirmek için o kadar kendilerinden ödün veriyorlar ki, göreve gelir-gelmez halkla bunun ödeşmesini ulvi bir görev addediyorlar.

Ey koltuk sahipleri!

– Derdiniz milletse, memleketse, ‘’devlet halk içindir’’ şiarından nasiplendiyseniz, koltuklardan kalkıp sahaya inesiniz.

-Sizler bizim sahiplerimiz değilsiniz. Bizler sizlerin emanetleriyiz. Emanete hıyanet etmeyesiniz.

– Sizlerin halk üzerinizdeki hakkınızdan daha fazla halkın sizin üzerinizde hakkı var. Dilinizden düşürmediğiniz kul hakkına riayet edesiniz.

– Halkının derdiyle dertlenmeyenler, kendinizi yönetici telakki etmeyesiniz.

Az da olsa koltuğundaki zehre bulaşmamış, sahaya inen, gayretli yöneticilerimiz de var. Çok kısa bir zaman önce göreve gelmesine rağmen Bayburt’umuzun Ağabeyi olmuş bir valimiz var. Huzura ulaşmak için safları yara yara ilerlememize gerek kalmayan, İlker ve Mehmet Ağabeylerimiz var. Onların şahsında memleketi, milleti ve ülkesi için çırpınan tüm yöneticilerimize selamlarımı iletirim.

İbni Haldun’a göre devleti adalet ve liyakat ayakta tutar. Liyakatin semtine uğramamış,     yönetici-hacib karışımı biriyle olan anekdotumu anlatarak sözlerime son vermek istiyorum.

16 Temmuz, 02.30-03.00 suları… Halk sokakta… Vatan bekleyişine, yiğit ve pervasız bakışlar refakat ediyor. Ömer gibi olmak için ufacık bir kıvılcım bekleyen vatan evlatlarının arasından geçip Çoruh Lokantası’na gittim. Amacım, kendime ve nöbet tutarken arkadaş olduğum polislere yemek almaktı. Ustadan döner istedim. Sol tarafımdan, ustaya yükselen tiksindirici bir ses işittim: ‘’Ben sana kimseye döner verme demedim mi? Hepsini ben alacağım!’’ Kafamı çevirince göbeğinden masaya yaklaşamayan, tabiri caiz boğularak yemek yiyen birini gördüm.

İşte o gün bu yazıyı yazmaya karar vermiştim.

Vay haline o gün kitabı soldan verilenlerin…

Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Arif köprücü dedi ki:

    Tebrikler yazınızda çok mühim noktalara deginmissiniz. Fakat üslup bakımından yazının biraz ağır olduğunu düşünüyorum.
    Muhabbetle..