Bazı yazınlar vardır; aykırılığa adanmış… bazı yazanlar vardır; yazarlığına aldanmış. İşte bu tür yayınlar ve yayımlar karşısında yazmakla yazmamak arasında gittim geldim doğrusu. Ve edebiyatın ucuz bir örgü olmadığını belirtmek adına sarıldım kalemime…
Günümüzde bilişim ve teknoloji çağın gerekliliği ölçüsünde sürekli gelişim göstermektedir. Bu hızlı gelişen teknoloji ve özellikle de bilişim bütün insanlığa tesirini hemen göstermiştir. Yedisinden yetmişine herkesin evine hatta cebine kadar gelen bu bilişimden, bu teknolojiden en verimli şekilde faydalanmak, istifade etmek kadar doğal bir şey olamaz tabi ki. Bu gelişimden şair de, yazar da, araştırmacı da nasibini alacak elbette.
Okumanın ve yazmanın dijital ortamda olduğu günümüzde kendini şair/yazar gören kimliklerle başlayalım. Öncelikle şair/yazar kimdir, kim değildir? belirtmekte fayda görüyorum.
Şair/yazar, her aklından geçeni, sevdiğini-seveceğini-sevmeyeceğini söyleyen/yazan değildir. Basit mantık kafiyeye giden de değildir. Birilerinin gözüne görünsün diye yazı dili kullanan da değildir. Hele hele bilgiçlik-bilmişlik taslayan hiç değildir.
Şair/yazar, yaşadığı toplumun değerlerini bilen, okuyan, kendini yenileyen, kendine özgü fikirleri olan ve bu fikirleri edebi kurallar doğrultusunda sunabilen, konuştuğu dile hakim, dilini ve haddini iyi bilendir.
Şimdi gelelim günümüzde yazdıklarıyla söyledikleriyle bacadan düşen vasıfsızlara… Ne yazık ki edebiyatımıza çoktan sızmış durumdalar. Kitaplarıyla, albümleriyle, diğer yayımlarıyla… “-Ben buyum”, “-Ben şuyum” dercesine.
Asırlardır süre gelen edebiyatımıza, edebi değerlerimize nefret uyandırmak için sanki özel yetiştirilmişler. İfadelerinde anlam bulamayacağınız için anlamsızlığı sanat olarak görebilirsiniz. Denetleyici bir mekanizma olsaydınız kesinlikle bu kişilerin eserlerine +51 uyarısı koyardınız. Okuduğunuzda dinlediğinizde edebiyata, sanata nefret duyacak kadar olsanız da yine de sağduyulu olun. Çünkü bilmiyorlar, kelimelere cümlelere mısra düzeni vermekle şair olunmadığını, kelimeleri anlamlı anlamsız cümleleştirip paragraflaştırmakla da yazar olunmadığını ya da elinde saz ile “-ah aman gardaşım” demekle de aşıklık yapılmadığını… Bu durumu anlatan bir atasözümüz derki: Ayağındaki nala bakmaz, Hasan Dağı’na oduna gider.
Üniversitede, sigara içerken bir hocamızla karşılaşan öğrencinin sigarayı saklamaya çalışması üzerine hocamız, “-Sigaraya yazık” demişti. Şimdi bizler de edebiyattan sanattan geçtik, gelin bari eserlerine “-yazık” diyelim.
Lütfen edebiyatımıza, edebiyatımızı besleyen kaynaklarımıza sahip çıkalım. Işık görmek isteyenler güneşe baksın. Dede Korkutlara, Yunuslara, Karacaoğlanlara baksın. Hayatında güneş görmemiş, güneşi duymamış kişiler ışıktan ne anlar ki ışık saçsın.
Şair Zihni bugünü görseydi, bugünkü gereksiz eserleri dinleseydi, okusaydı şüphesiz koşmasına şu nazireyi yapardı:
Vardım ki beyin’den mana göçürmüş
İmla gitmiş, verem olmuş yatağı
Bade diye kola fanta içirmiş
Cahillere meydan olmuş otağı
Evet… maalesef günümüzde gerek yayımlarla gerek sanal ortamda gerek birebir ortamlarda sözünü ettiğimiz bu eserlerle karşılaşmak an meselesi. Neyi niçin okuduğumuzu, dinlediğimizi iyi bilmemiz gerekiyor. Çünkü yazanlar-söyleyenler-yayımlayanlar artık buna dikkat etmiyor. Her okuduğumuza dinlediğimize hakkettiği değeri verelim. Her şiir görünümlü veya makale görünümlü yazılana şiir/makale demek her sakallıya hacı demek gibi olur.
Hiçbir edebi değer taşımayan yazı-şiir-deyiş ve yayımlar, edebiyatımız ve geleceğimiz için tehdit oluştururken bunları alkışlayanlar da bu tehditte pay sahibidirler.
Bayburt’ta bir büyüğümüz şiir yazmış ve okuması, değerlendirmesi için şiirden biraz olsun anlayan kardeşine (abisine) götürmüş. Abisi şiiri okumuş ve kardeşine şu cevabı vermiş: “Sen bir daha da yazma!”
Sorun ve çözümü tam da bu konuyla alakalı. Şiir veya yazı yazdığını zanneden insanlara, edebiyata zarar verdiklerini bilmelerine rağmen ‘sen bir daha yazma’ diyemiyor birileri, diyemedikleri gibi bir de sahtelik kokan beğeniler yapıyor.
Gelin edebiyatımıza, şiirimize, sanatımıza sahip çıkalım. Elhemi (Fatiha Suresi) bilmeyenler namaz kıldırmasın! Bu trojan virüslere itibar etmediğimiz zaman sadece çerez olarak bir köşede kalacaklardır.
Unutmayalım! Edebiyat, bir milletin geçmişidir, Edebiyat, bir milletin geleceğidir.
Fatih hocam ağzına sağlık.
FATİH BAŞKAN, BELLİKİ BİRİLERİ SENİN CANINI SIKMIŞ; ORASI BELLİ. YALNIZ ÇOK ÖNEMLİ BİR KONUYA DEĞİNMEK İSTERİM: BEN ŞİİR YAZDIM, DİYEN GERÇEKTEN BİR ŞEYLER KARALAMIŞSA, BEN YAZDIM, DİYEN GERÇEKTEN BİR ŞEYLER KARALAMIŞSA, BU KİŞİLER HEM ŞAİRDİR; HEM DE YAZARDIR.. YALNIZ ÖNEMLİ OLAN İŞİN ÖBÜR YÖNÜ.. İYİ ŞAİR VARDIR; İYİ OLMAYAN ŞAİR VARDIR.. HATTA YAZARLAR İÇİNDE AYNI ŞEYİ SÖYLEYEBİLİRİZ.. BENİM SENİN ANLATMAYA ÇALIŞTIĞIN KONUDAKİ EN BÜYÜK BELİRGİN OLARAK ORTAYA KOYDUĞUM ÖLÇEĞİM İSE ŞUDUR: ALÇAK GÖNÜLLÜ OLMAYAN BİR KİŞİ, NE ŞAİR, NE DE YAZAR OLABİLİR.. ŞİİRİNDEKİ ÖLÇÜLER, NOKTASI – VİRGÜLÜ.. ONLAR ÇOKTA ÖNEMLİ DEĞİL; NİÇİN Mİ? GÜN GELİR ONLARI ÖĞRENİR DE, ALÇAK GÖNÜLLÜLÜĞÜ KOLAY KOLAY KİMSE KAZANAMAZ!.. ÇÜNKÜ BİR KİŞİ KALKTIĞINDA KAZMA İSE, ÖLÜNCEYE KADAR, SADECE KAZMANIN SAPI KIRILIR; KAZMANIN BAŞI YİNE SAĞLAM KALIR Kİ, KAZMA GELEN, KAZMA GİDER. SELAMLAR -SAYGILAR.
Fatih bey kaleminize sağlık beğenerek okudum. İnsanlarda okuma kültürü olmalı önce okumasını bilmeli sonra yazmayı düşünmeli diye düşünüyorum.