İnsanlık tarihinde yaşantı seyrini değiştiren yada insan olduğumuzu hatırlatan birçok önemli dönüm noktası vardır. Nuh Tufanı, Çekirge istilası gibi… Ad ve Semud kavimlerinin helakı veya yok edilen şehirler-ülkeler gibi… Azgınlığın sapkınlığın nirvana olduğu dönemlerde, vicdanların insansızlaşan otoritelere köle olduğu yerlerde...
Birbirinden değerli akademisyenlerin, araştırmacıların, Prof. Dr.’lerin yer aldığı uluslararası nitelikli bir sempozyum düşünelim. Adına da “Türk Dünyasında Dede Korkut” diyelim. Ve bu sempozyumu, Diyar-ı Dede Korkut’ta hem de 25. Uluslararası Dede Korkut Kültür ve Sanat Şöleni programı gündeminde gerçekleştirelim. Buraya...
Seyrine doyumsuz doğal zenginlikleriyle her köşesinin ayrı bir cennet olduğu masallar diyarı ülkemde; ‘bir varmış bir yokmuş’ ile başlayan bir yolculuk daha başlıyordu. Güzelliklere uzanan yollarda Zümrüdü Anka Kuşları’nın görülebilmesi için adımların aşması gerekiyordu Kaf Dağlarını. Heyecanla beklenen şair yüreklerle...
Nice değerler nice yürekler geldi edebiyat hanemize… Konakladılar… kimi uzun süreli, kimi kısa süreli… Bir gün gideceklerdi elbet. Ve gittiler birer birer. Fakat bazıları, ebediyete uzanan yolculuğun ardından da hanemizde kaldılar ve hep kalacaklar. Korkutlar, Yunuslar, Karacoğlanlar, Meriçler, Veliler, Fazıllar,...
Bazı yazınlar vardır; aykırılığa adanmış… bazı yazanlar vardır; yazarlığına aldanmış. İşte bu tür yayınlar ve yayımlar karşısında yazmakla yazmamak arasında gittim geldim doğrusu. Ve edebiyatın ucuz bir örgü olmadığını belirtmek adına sarıldım kalemime… Günümüzde bilişim ve teknoloji çağın gerekliliği ölçüsünde...
Bir temmuz akşamıydı, takvimler on beşi gösteriyordu. Gecenin karanlıklarına gömülen kırk yıllık kirli oyunların startı veriliyordu artık. Ülkemizde korku ağlarının örülmeye çalışıldığı o puslu akşamın çakallarına, çakalların dışarıda ki bağlantılarına kıyamete kadar unutamayacakları büyük bir ders verilecekti. Adına milli ruh...
Varlığı, en güzel armağan olan annelerimize… Yüreği ile yüreklendiğimiz karşılıksız sevmenin adıdır anne olabilmek. Her anımızı şefkatle sevgiyle kucaklayabilen, merhamet pınarlarının akıntısı, karanlıklarımızın güneşidir. Kulaklarımızın en tatlı sesi, uykularımızın ninnisidir. Anlatmanın yetersizliğinde bile hayatımızda kullandığımız bütün cümlelerin karşılığıdır anne. Çünkü...
Neymiş efendim? “Sözün bittiği yer”miş… Katılırsınız… Katılmazsınız… Son yaşanan olaylar üzerine ülkemin güzide yazarlarının özellikle vurguladıkları, hatta duygularının zirvesinde nokta olarak kullandıkları bir cümle vardır; “Artık sözün bittiği yer” diye… Bu yazarlara, bu yazıları barındıran köşelere tabiî ki de cevabımız...
Düşünceler akıyordu Çoruh’a… Feryatlar çığlıklar duyuyordum, bir gariplik vardı. Bildiklerimin sarsıntısını mı yaşıyordum acaba? Yoksa bilmediklerimin eksikliği mi kamçılıyordu beni? Düşüncelerimin etkisinde şehri izlemeye koyuldum kalenin eteklerinden… Şehrin ortasından yıllardan beri hep gördüğüm ama farkına varamadığım bir nehir geçiyordu. Adının...
Yüz yıl önceydi… Dünya, karadan denizden ve havadan ilk defa bir savaşa sahne oluyordu. Rusların on yedi yıldır yıprattığı Hasta Adam Osmanlı’yı bitirmek istiyordu zamanın en güçlü devletleri… En ihtişamlı savaş gemileriyle, yarım dünyalarıyla, çivili bombardıman yapan savaş uçaklarıyla, kat...