Yusuf-Fetö-Müfredat

Yayınlama: 06.02.2017 - 15:38
A+
A-

Yıl 2002. Yusuf, binbir ayrı hevesle ilkokula başladı. Henüz ikinci sınıfa geçmişti ki Milli Eğitim Bakanı değişti. Ortaokulu bitirmeden bir daha Milli Eğitim Bakanı değişti. Yusuf’un talihi bu ya, liseye de başka bir Milli Eğitim Bakanı ile başladı. Lisede de gelenek bozulmadı. Bir Milli Eğitim Bakanı değişikliği daha yaşadı. Yusuf, üniversiteye gitti. Bakan değişikliklerinde istikrar devam ediyordu. Ve yine Milli Eğitim Bakanı değişti. Yusuf şuan üniversite 3. sınıfta ve eğitimine devam ediyor. Okulu uzatmaz ve bir aksilik yaşamazsa bir Milli Eğitim Bakanı değişikliği daha yaşamadan okulunu bitirip kamu personeli seçememe sınavına girecek. Sonrası mı? Sonrasını bakan da bilmiyor.

Eğitim sistemimiz 14 yılda 5 bakan mezun etti(!) Sanırım bundan daha net bir başarısızlık göstergesi olamaz. Hatta öyle bir başarısızlık ki; sağır sultan duydu, âmâ avane gördü…

Bu başarısızlığın saiklerinden biri de Fetö’nün, larvalarını eğitimin içine yuvalaması oldu. Hiç durmadan beslenen bu larvalar, metamorfozlarını da seçenek zenginliği içinde gerçekleştirdi. Kah öğretmen, kah müdür, kah sendika başkanı…

Eğitim, Fetö’nün en nüfuzlu ve en çok güç devşirdiği alandı. Eğitim adı altında hem militan bulup yetiştiriyor hem de kendisine finansman sağlıyordu. Polis, asker, yargı, siyaset vs. kollarının beslendiği yer de eğitim camiasıydı. Savaşın başladığı(dershanelerin kapatılma kararı), mukavemetin en çok görüldüğü alanda eğitim oldu. Direnç öylesine büyüktü ki eğitimde değişimin dönüşümün yerine Milli Eğitim Bakanlarında değişim yaşandı. Beyin(bakan) sinirlere sinyal gönderiyor fakat sinirler uyuşturulduğundan(haşhaşiler) komutlar maksadına ulaşamıyordu. Fetö’nün emellerine ulaşması için eğitimdeki çalışmaların başarıya ulaşmaması lazımdı. Devlet okullarının kalitesi artmamalıydı. İnsanlar dershanelere mecbur kalmalı ve Fetö de rantını yitirmemeliydi.

Tüm bunların yanında sevindirici gelişmelerde yaşanmıyor değil. Bu bakanlar döneminde, 6. Bakanın yeni müfredat çalışmaları için tüm eğitim camiasının görüşünü istemesi kadar eğitim namına ümitvar bir söz duymamıştım.

Eski müfredat yaparak ve yaşayarak öğrenme yani bilgiyi bizzat tecrübe etmek için münasip değildi. Çünkü eski müfredat şümullü bir hacme sahipti. (Yeni müfredatta bu hacim daraltılıyor.) Eğitim sistemi ilerlemecilik ve yeniden kurmacılık akımları, müfredat ise tam zıddı daimicilik ve esasicilik akımları temelliydi. Bu da teori ile pratiğin çakışmasına sebep oluyordu.

İlerlemecilik akımı özünde değişimin kaçınılmaz olduğunu savunduğu için programların esnek olması gerektiğini, bilgi yüklemesinin değil,  öğrenmeyi öğrenmenin esaslığını savunur. Jean Jacques Rousseau, Emile kitabında öğrencisi Emile için ”çok şey bilmez ama bildiğini, çok şey bilenler gibi yarım yamalak bilmez” der. Daimicilik ve esasicilik ise öğrenciyi bilgi bombardımanına tutar ve katıdır.

Cari(yürürlükte olan) akımlar sadece maddeci insanlar yetiştiriyor. 50 İlköğretim matematik öğretmenliği son sınıf öğrencisi üzerinde yaptığım araştırma bu tezimi tekit etti. Öğrencilerin % 66’sı yalnızca meslek sahibi olmak için bu bölümü seçiyor. Yani her 3 öğrenciden 2’si gibi korkunç bir rakam.

Tek hedefi bu dünyayı anlama ve bu dünyadaki maişetini sağlama olan eğitimde-bilimde insana hainliktir.

Spiritüalizm hariç tüm akımların maddeci tarafı ağır basıyor. Bilginin amprik olması savunuluyor. Laboratuvardan çıkmayan bilgiye safsata gözüyle bakılıyor.

Batının bilim noktasında dine karşı tutumunun katı olması gayet anlaşılır. Çünkü batıda, dünya yuvarlak diyen insanlar öldürüldü. Batının referans alacağı din kitapları bilimsel çelişkilerle örülü. Ama bizim öyle bir derdimiz yok. Bilakis Kur’an-ı referans alarak yeni eğitim felsefeleri, ekolleri oluşturabiliriz. Hala bugün İbni Sina’nın tıbba kattıklarından konuşabiliyorsak ve faydalanabiliyorsak demek ki İslam bilime ışık tutuyor. Çağın çok çok önünde gidiyor. Biz dinimizi referans almadığımız için maymun bilimi ile büyüdük. Ama yeni müfredatta artık evrim yok. Atatürk’ün hayatı da kısıtlanacak. Komplekslerle büyüyen bir nesil üretemez.  Yakın tarih ve 15 Temmuz da müfredata girdi. 15 Temmuz kitaplarımıza sadece bilgi olarak değil milli ruh olarak da girmelidir. Yakın tarih de tarihin zahir yönünün yanında batın yönüyle de kitaplarda olmalıdır.

15 Temmuz bize şunu gösterdi ki; din tüccarlarının elinden bu milleti kurtarmak lazım. Bunu zamanında yapıldığı gibi dinle araya mesafe koymakla çözemezdik, çözülmedi de. Çözüm; ivedilikle müfredata din epistemolojisinin eklenmesi ve insanlara dine ve dini bilgilere nasıl ulaşacağı öğretilmesidir.

Hülasa yeni müfredat topluma, bayağılıktan tümüyle uzak, bünyesi sağlam, organları çevik, kafası sağlıklı ve uydurmalardan uzak, kalbi ve fikri özgür, insanlığa borcunu bilen, holistik(bütüncül) olarak yetişmiş bireyler kazandırmalıdır.

Yazarın Son Yazıları
20.11.2017 - 10:38
18.05.2020 - 15:10
21.04.2016 - 13:33
14.11.2020 - 12:05
29.08.2016 - 12:26
05.12.2017 - 16:00
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.